4 Şubat 2011 Cuma

Ömrüm..

Bazen gerçekleri bilmemek en iyisi aslında. İnsanın canını yakan o kutsal kelimeler çıkınca ağızdan bir kere, dönüşü olmayan yollar dediğimiz zırvalıklar çıkıyor ortaya. Gerçek ve acı aslında eşanlamlı kelimeler olmalıydılar..
Sen çakır gözlü kıvırcık! Nasıl sabrettin bunca yıl içindeki gerçeklikleri paylaşmadan? Bir an bile geçmedi mi aklından? Sevgi mi gerçekten içindeki? Arzu mu, tutku mu yoksa? Ben çabalarken birilerini sevmeye hep yanımdaydın sen oysa.. Destek oldun, sarıldın bana. Sana sevgim sonsuz. Tarifi imkansız. Seninse sevgiden öteymiş bana.
"Gerçekten istiyor musun?" diye sordun ya, kalp atışlarım kilise çanlarına döndü adeta. Gerçekler miydi beni korkutan yoksa içimizdeki "makaraya alma" eyleminin olası olması mı bilmiyorum; cevap beni şuan içinde bulunduğum sulara getirdi aniden beklenmedik anda. Saydam bir şeyler var aramızda. Hissedebildin mi sen de? Hadi temizleyelim beraber kalbime örülen örümcek ağlarını. Kelebeğim.. Meleğim.. Uğurum.. Sen kim olursan ol, kiminle olursan ol benim prensimsin. Seni acayip seviyorum. Ömrümsün.. Bir de iyiki varsın ve hep olacaksın...

1 Şubat 2011 Salı

Ben. Bir. Hipokondriyak.

"Pişman mısın?" diye mesaj çekesim var. Dur diyor içimden birşeyler. Sol yanımın sancıtan tarafı; pişmanım ben yaptıklarımdan. Çok geldim üzerine, lafsa fazla naz yaptım sana, üzdüm yok yere ikimizi. Kırdım seven yüreklerimizi. "Affet!" demek kopuyor içimden. Sen bünyemin en duygusal yanına teğet geçerken, mantığım saplıyır bıçağını tam ortamıza en tırtıklısından. Kanıyor. Ağlıyorum ayakta tutamadığımız bize. Gel de bana yine. Sesli harfleri kayıp mesajlar gönder. Yeter ki bir ses ver. Bu kez en derinden bağlanmaya hazırım sana. Son kez sor halimi. İncitmeden sevmeye hazırım seni. Gel lütfen. Korkuyorum sensiz. Üşüyorum. Gel...