İçimdeki tarifi zor duyguları yalan yanlış yorumlayıp ne de güzel kattın birbirine.. Halbuki ben...
Kiminin anladığına anlam veremeden öylece bakakaldığım zamanlar şaşarım kendime. Nasıl olur da böyle saf olabilirim diye düşünürüm. Öyle zamanlarda yağmurun dinmesini beklerim sadece, sokak ortasında kimsesiz bir saçak altında. Söylenecek çok şey varken, hırçınlığımı yüreğimin bir köşesinde unutup susmak hep en doğrusu sanırım. Canıma tak diyene kadar süren sessizliğimin altında bazen bir anlamsızlık ararken, anlamlar bulurum hep başka başka. Suskun, masumumdur kimi zaman.. Kedi ya da papatya bazen.. Asi ya da asil olduğumu düşündüğüm olur. Elalem ne der? Düşünmem bile..
Kelebekleri perilere benzetirim. Narindirler çünkü. Dokununca ipekten kanatları dağılır. Yani bir şekilleri olmasa, yıllarca kıpırdamayan bir kitabın üzerinde biriken toz gibidirler aslında. Üflersin, uçar.. Şimdi sanki ben de öyleyim işte. Bir bütünken ufacık bir nefesle toz oldum. Dağıldı hücrelerim dört bir yana. Nerden geldin? Kimsin ve ne yaptın bana? Taşlaşmış kalbimi ne ara getirdin "Kulak memesi" kıvamına? Neden? Sevmek mi istedin beni? Aralık bırakmadığım kirli pencerelerimin yıllanmış çatlaklarından sızışını şans sayıyorum kendime.. İster gel otur şöminenin başına, istersen sızdığın çatlağı göstereyim sana..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder