Belki hergün biraz daha teslim olmanın verdiği vazgeçilmezlik yoksunluğu var üzerimde. Ya da belki yabancılığın tuhaf oyunları yaşadığımız. Gitsen, bitsek çok özleriz birbirimizi. Kendi adıma, yapamam sensiz. Çok zaman alır. Hiçliğin can yakar, inan.. Alışılır elbet. Sevmeyi bilmeyen kalbim çok sevda atlattı. Ben sevdim de atlattım sandım, meğer herşey bir düzenden ibaretmiş sadece. Bir gün, biri geldi ve sevmekten anlamadığımı söyledi. Şaşırmadım. Çünkü madem sevmiştim neden vazgeçmiştim? Halbuki onu gerçekten sevdim.
Soğuk... Yağmur damlacıkları değerken hücrelerime, imkansızlığı düşünürüm. Neden sorusuna yanıt aramam öyle zamanlarda. En güzeli de bu olsa gerek. O anın ambyansına kaptırırım kendimi. Gökyüzü salarken su tanelerini üzerime, yeşermeye çırpınan tohumlar gibi heyecan duyarım..
Bu şehri seviyorum. Çocukluğumu hatırlatıyor bana. Masumiyeti dolayısıyla.. Yusufçuk böceklerini, deprem kargaşasını, turunç kokusunu hatırlatıyor. Bir gün terketme ihtimali içimi ürpertiyor. Ama sanırım senden çok sevmiyorum sevgilim. Hani sormuştun ya bana "Gelir misin benimle?" diye. Düşünmeden cevap verdim, hayır dedim ya sana; ben düşündüm sonra. Hergün biraz daha kanıma işleyişinden midir bilmem, nere olsa gelirim seninle. Şimdilerde ağırlığını yitiren aşkından ziyade varlığını devam ettiren sevgin bunları düşündüren. Anladım. Sensiz olmaz. Gerçekten..
22 Aralık 2010 Çarşamba
24 Kasım 2010 Çarşamba
"Melankolik Serzenişler"
İçimdeki tarifi zor duyguları yalan yanlış yorumlayıp ne de güzel kattın birbirine.. Halbuki ben...
Kiminin anladığına anlam veremeden öylece bakakaldığım zamanlar şaşarım kendime. Nasıl olur da böyle saf olabilirim diye düşünürüm. Öyle zamanlarda yağmurun dinmesini beklerim sadece, sokak ortasında kimsesiz bir saçak altında. Söylenecek çok şey varken, hırçınlığımı yüreğimin bir köşesinde unutup susmak hep en doğrusu sanırım. Canıma tak diyene kadar süren sessizliğimin altında bazen bir anlamsızlık ararken, anlamlar bulurum hep başka başka. Suskun, masumumdur kimi zaman.. Kedi ya da papatya bazen.. Asi ya da asil olduğumu düşündüğüm olur. Elalem ne der? Düşünmem bile..
Kelebekleri perilere benzetirim. Narindirler çünkü. Dokununca ipekten kanatları dağılır. Yani bir şekilleri olmasa, yıllarca kıpırdamayan bir kitabın üzerinde biriken toz gibidirler aslında. Üflersin, uçar.. Şimdi sanki ben de öyleyim işte. Bir bütünken ufacık bir nefesle toz oldum. Dağıldı hücrelerim dört bir yana. Nerden geldin? Kimsin ve ne yaptın bana? Taşlaşmış kalbimi ne ara getirdin "Kulak memesi" kıvamına? Neden? Sevmek mi istedin beni? Aralık bırakmadığım kirli pencerelerimin yıllanmış çatlaklarından sızışını şans sayıyorum kendime.. İster gel otur şöminenin başına, istersen sızdığın çatlağı göstereyim sana..
Kiminin anladığına anlam veremeden öylece bakakaldığım zamanlar şaşarım kendime. Nasıl olur da böyle saf olabilirim diye düşünürüm. Öyle zamanlarda yağmurun dinmesini beklerim sadece, sokak ortasında kimsesiz bir saçak altında. Söylenecek çok şey varken, hırçınlığımı yüreğimin bir köşesinde unutup susmak hep en doğrusu sanırım. Canıma tak diyene kadar süren sessizliğimin altında bazen bir anlamsızlık ararken, anlamlar bulurum hep başka başka. Suskun, masumumdur kimi zaman.. Kedi ya da papatya bazen.. Asi ya da asil olduğumu düşündüğüm olur. Elalem ne der? Düşünmem bile..
Kelebekleri perilere benzetirim. Narindirler çünkü. Dokununca ipekten kanatları dağılır. Yani bir şekilleri olmasa, yıllarca kıpırdamayan bir kitabın üzerinde biriken toz gibidirler aslında. Üflersin, uçar.. Şimdi sanki ben de öyleyim işte. Bir bütünken ufacık bir nefesle toz oldum. Dağıldı hücrelerim dört bir yana. Nerden geldin? Kimsin ve ne yaptın bana? Taşlaşmış kalbimi ne ara getirdin "Kulak memesi" kıvamına? Neden? Sevmek mi istedin beni? Aralık bırakmadığım kirli pencerelerimin yıllanmış çatlaklarından sızışını şans sayıyorum kendime.. İster gel otur şöminenin başına, istersen sızdığın çatlağı göstereyim sana..
16 Kasım 2010 Salı
Laf Salatası
Düşünce yoğunluğumun olduğu zamanlar bunlar. Seviyorum onları. Düşünmek bana varolduğumu hatırlatıyor. Bazıları için zor olsa da benim en güzel yeteneğim.
Düşünüyorum da neden hep sinkeleri öldürürüz mesela. Neden arı hayvanını gördüğümüzde öylece bakarız da sineğe hunhar bir eylem takınırız? Acaba sinek amaçsız bir hayvan da arının balından faydalandığımızdan mı? Yine menfaat yani. Şaşırmadım..
Fotoğraf adına hastalıklarımı bir süreliğine rafa kaldırdım. Sebepli olarak çekilen güzel karelerden kaçıyorum. Cezbediyor.
Aşka gelince; hat safhada ilerlerken can yakıcı kısımları da oluyor. Özgür Çiçeğin bir sözü geldi aklıma: "Yeterince dürüstseniz, fαzlαsıylα αşıksαnız ve gerçekten iyi biriyseniz.. Hαzırsınız. Artık mutsuz olαbilirsiniz.. " Hep etkilenmişimdir. Mutsuz değilim de soru cümlelerim mevcut. Cevabı olmayan öyle çok sorum var ki, sanırım uzun bir zaman daha varlığımı hissedeceğim..
Düşünüyorum da neden hep sinkeleri öldürürüz mesela. Neden arı hayvanını gördüğümüzde öylece bakarız da sineğe hunhar bir eylem takınırız? Acaba sinek amaçsız bir hayvan da arının balından faydalandığımızdan mı? Yine menfaat yani. Şaşırmadım..
Fotoğraf adına hastalıklarımı bir süreliğine rafa kaldırdım. Sebepli olarak çekilen güzel karelerden kaçıyorum. Cezbediyor.
Aşka gelince; hat safhada ilerlerken can yakıcı kısımları da oluyor. Özgür Çiçeğin bir sözü geldi aklıma: "Yeterince dürüstseniz, fαzlαsıylα αşıksαnız ve gerçekten iyi biriyseniz.. Hαzırsınız. Artık mutsuz olαbilirsiniz.. " Hep etkilenmişimdir. Mutsuz değilim de soru cümlelerim mevcut. Cevabı olmayan öyle çok sorum var ki, sanırım uzun bir zaman daha varlığımı hissedeceğim..
5 Kasım 2010 Cuma
Başlık olması şart mı?
Orada da kış mı diye merak ettim. "Üşüyor musun?" diye sordum, "Evet" dedi. "Beraber ısınmalıyız." diye düşündüm. Çünkü ben de çok üşüdüm. Aklıma neden üşüdüğüm geldi. Ben gribim!. Sıcacık yüzünü yüzüme yasladığında alyuvarlarım hareketlendi. Isındığımı hissettim yüzünde. Sonra "Belki yazık oldu ona ama emin ellerde." dedim kendime. Uzaktan fısıldadığı sevgi sözlerini duyar gibiyim, hiç bitmeyen bir şarkı gibi. Burnunu boynuma gömüp nefes almasını seviyorum. Sonbaharda sahilde yürüme hissi uyandırıyor adeta bende. Halbuki sevmem sıcak çikolatasız geçen soğuk akşamlı günleri. Bilare yapmalıyız bunu. Onun adını duyduğum yerlerde zihnimden sevdiğim kelimeler geçiyor ardarda. "Endoplazmik Retikulum" mesela. Ya da "Mezopotamya". Tüm gün geçiyor bunlar.
Yoruldum. En iyisi uyumak. Cafcaflı cümlelerdense yalnız adını anıp huzura yatmak.. İyi geceler sevgili. En güzel sabaha uyanman dileğiyle...
Yoruldum. En iyisi uyumak. Cafcaflı cümlelerdense yalnız adını anıp huzura yatmak.. İyi geceler sevgili. En güzel sabaha uyanman dileğiyle...
28 Ekim 2010 Perşembe
"Ma-yış-mak"
Mayışmak kelimesini merak etmekteyim bugün. Aradım ama genellikle "uyku gelme hali" olarak açıklamışlar. Onu ben de biliyorum da nerden gelmiş bu mayışmak?
Hani genelde her kelimenin bilinen bir kökü olur, yanına ek alır ya da iki kelime birleştirilir günümüze gelir vs. bu mayışmak kelimesinin tek eki mastar olsa gerek anlamlı tek bir açıklama bulamadım koca "word wide web"de. İşin özü biraz "saçma mantık"* yürüttüm. Olur ya bir gün konu olursa fikir sahibi olmak gerek.
İhtimal1: Bu en gerçekçi olanı. Mayalanmaktan gelir. Bir nevi mayalanmış hamur kıvamı almaktan türemiş bir sözcüktür.
İhtimal2: Bir şişe kırmızı şarap devirdikten sonra yaşanan, "Çakır Keyif" dediğimiz ruh haliyle bütünleşen uyumaya ihtiyaç evresidir. "Şarap= Mey" ve "-iş,-ış" fiilden fiil yapan mecburi ekimiz olmalı. Mastar da almış. Anlamsız olsa da bu bir teori.
İhtimal3: Bir websitede mayıs ayında yaşanan durum diye geçmiş. Eğer öyleyse anlam aramaya gerek yok demektir.
Bu halet-i ruhiye bana zaman kaybından başka fayda sağlamadı gecenin bir vakti. İçerdiği anlamı bilmesem de iş yerinde ayran içtikten hemen hemen bir kaç dakika sonra pençesine düştüğüm durumdur. Hataya zorlayıcı ve etkisini eve girmeden atamadığım adı geçen mayışmak, yatağıma uzanıp uykuya hazır olmamla terketmektedir. Sinir bozuculuk konusunda üstüne olmayan ve esnemekle oluşan "ağız kenarı yırtılmalarını" tehdit eden anlamsız kelime, yakın zamanda ayranla arama mesafe koymama neden olacaktır. Bilen birilerine sesleniyorum. Mayışmak nedir?
Hani genelde her kelimenin bilinen bir kökü olur, yanına ek alır ya da iki kelime birleştirilir günümüze gelir vs. bu mayışmak kelimesinin tek eki mastar olsa gerek anlamlı tek bir açıklama bulamadım koca "word wide web"de. İşin özü biraz "saçma mantık"* yürüttüm. Olur ya bir gün konu olursa fikir sahibi olmak gerek.
İhtimal1: Bu en gerçekçi olanı. Mayalanmaktan gelir. Bir nevi mayalanmış hamur kıvamı almaktan türemiş bir sözcüktür.
İhtimal2: Bir şişe kırmızı şarap devirdikten sonra yaşanan, "Çakır Keyif" dediğimiz ruh haliyle bütünleşen uyumaya ihtiyaç evresidir. "Şarap= Mey" ve "-iş,-ış" fiilden fiil yapan mecburi ekimiz olmalı. Mastar da almış. Anlamsız olsa da bu bir teori.
İhtimal3: Bir websitede mayıs ayında yaşanan durum diye geçmiş. Eğer öyleyse anlam aramaya gerek yok demektir.
Bu halet-i ruhiye bana zaman kaybından başka fayda sağlamadı gecenin bir vakti. İçerdiği anlamı bilmesem de iş yerinde ayran içtikten hemen hemen bir kaç dakika sonra pençesine düştüğüm durumdur. Hataya zorlayıcı ve etkisini eve girmeden atamadığım adı geçen mayışmak, yatağıma uzanıp uykuya hazır olmamla terketmektedir. Sinir bozuculuk konusunda üstüne olmayan ve esnemekle oluşan "ağız kenarı yırtılmalarını" tehdit eden anlamsız kelime, yakın zamanda ayranla arama mesafe koymama neden olacaktır. Bilen birilerine sesleniyorum. Mayışmak nedir?
27 Ekim 2010 Çarşamba
"Bares vida." Immm...
Ana tema "Barış" olsun bugün. Herkes "Barış"tan konuşsun. O bile üstüne alınmasın hep adını tekrarlasın. Susmasın. Bitmesin. Kesilmesin sesi. Hep söylesin. Öyle güzel ki sesi, hiç sessizlik olmasın aramızda. Sessizlik oldu mu yalnızlık vardır çünkü. Bilirsiniz...
Cici kelimeler yazmak gelmiyor içimden bugün. Karabiberli "Milkshake" gibiyim bu aralar. Hayallerim benimle atışıyor sebepsiz. Aşktan uzak, aşka yakın. Metafiziksel olması daha bir çekilmez yapıyor anlayamayan öğrencilerle, anlaşılmayan öğretmen hayatımı. Zor...
Cici kelimeler yazmak gelmiyor içimden bugün. Karabiberli "Milkshake" gibiyim bu aralar. Hayallerim benimle atışıyor sebepsiz. Aşktan uzak, aşka yakın. Metafiziksel olması daha bir çekilmez yapıyor anlayamayan öğrencilerle, anlaşılmayan öğretmen hayatımı. Zor...
22 Ekim 2010 Cuma
İlkem..
Bizim komşumuzun "Embesilleri anımsatan" bir torunu var, İlkem. İlkeme komşumuz bakıyor. Yani her gün bir kaç adım uzağımda. Bizi ziyarete geldiği zaman -komşumuzla birlikte- zoraki gülümsemelerim hiç inandırıcı görünmüyor biliyorum. Ama elimde değil. İnsan kulaklarını ıssırarak koparmak istediği birini en fazla ne kadar seviyor görünebilir ki? Değil mi?
19 Ekim 2010 Salı
Like a "Butterfly"
Ne güzeldi yine yan yana olmak.. Sen, ben bitmeyen şarkı..
Hoşgeldin meleğim. Şiroş'umu armağan ettin. Sonsuz teşekkürler sana..
Hoşgeldin meleğim. Şiroş'umu armağan ettin. Sonsuz teşekkürler sana..
16 Ekim 2010 Cumartesi
Kıvılcımsal Sekmeler.
Her gün bir basamak daha yükseldiğim hayatımda, kurduğum hayallerin bir kademe daha yükseldiğini farkettim. Yazık ki diğerleri gibi gerçekleştiğinde bunlar da, sıradan şeyler olacaklar. Ulaşılması kolay olanları sevmem. Mazoşist miyim ne? Tırmalamaktan yorulmak kimin hoşuna gider ki?
14 Ekim 2010 Perşembe
Yazma Potansiyeli Taşımadığım Bir Günden Zırvalıklar.
Çok şey yapmak geliyor içimden hep. Aşık olmak daha fazla mesela.Ya da kimsesiz bir dağın tepesine çıkıp avazım çıktığı kadar bağırmak. Hiç bilemedin kusana kadar aynı şarkıyı dinlemek.
Çalıntı yaşamlardan sarhoş naralarına kadar çok şeye şahit oldum. Büyümedim ama ukalayım, yeter! Dostlarımı seviyorum ve iyi ki var ailem. Birde İspanya... Canlanan herşeyin görüntü kalitesi gözümde her geçen gün bir piksel daha artıyor. Artık hayallerim daha net, gerçeğe daha yakın. "Full hd" kalitesiyle bakıyorum hayatıma uzaktan yabancı gözlerle. Ne hoş manzaralar. Daha dün çocuktuk, bugün hayal kuracak yaşa geldik. Yaşamlarımızı yönetecek kadar büyüdük bir anda.
En büyük korkum yalnız kalmak. Ama insan kaybetmek korkutmuyor beni. Düşündüklerimi saklayamam genetikle alakalı. Her şey gibi bu da tuhaf. İnsanlar...
En garibi de güneşin her gece tepemde doğması...
Çalıntı yaşamlardan sarhoş naralarına kadar çok şeye şahit oldum. Büyümedim ama ukalayım, yeter! Dostlarımı seviyorum ve iyi ki var ailem. Birde İspanya... Canlanan herşeyin görüntü kalitesi gözümde her geçen gün bir piksel daha artıyor. Artık hayallerim daha net, gerçeğe daha yakın. "Full hd" kalitesiyle bakıyorum hayatıma uzaktan yabancı gözlerle. Ne hoş manzaralar. Daha dün çocuktuk, bugün hayal kuracak yaşa geldik. Yaşamlarımızı yönetecek kadar büyüdük bir anda.
En büyük korkum yalnız kalmak. Ama insan kaybetmek korkutmuyor beni. Düşündüklerimi saklayamam genetikle alakalı. Her şey gibi bu da tuhaf. İnsanlar...
En garibi de güneşin her gece tepemde doğması...
7 Ekim 2010 Perşembe
'Hayatın Kıstasları'
'Küçükken' annem ne zaman ev temizleme olayına girişse kedi gibi eteğinden ayrılmazdım. Hele de süpürme faslında. Yakınına kıvrılır o evin basılmayan yerlerine bile değen süpürgenin pis ucunu yanağıma yaklaştırmasını beklerdim. Gerçekleşince içim gıdıklanır, gözlerimi kapatıp gülümser ve tekrar yapması için en buruk bakışlarımı gönderirdim baktığı yerlere.
'Küçükken' saklambaç oynardık sitedeki gençlikle. Ben hep en akıllı rolünü oynar, saklanılabilecek en ücra köşeye saklanır, herkesin çıkmasını beklerdim. Benden önce biri ebelenirse oyun yine başa sarardı. Bunun için arabamızın altı en uygun yerdi. Bunu hiçbir zaman kimse bilmedi.
'Küçükken' evimizin arka tarafı alabildiğine boş araziydi. Kurumuş dalların üzerine konan yusufçukları kuyruklarından yakalar, minik delikler açtığımız pet şişelere koyardık. Evlerimize dağılırken de azad etmezdik o zavallıcıkları. Her birimiz annelerimize kocaman sevinçlerle anlatır, hediye ederdik ölümüne dakikalar kalmış yusufçukları.
'Küçükken' de çok severdim kurbağaları. Önce yakalar, sonra öper, sonra da ameliyat ederdik çevre duvarının üstünde. Ben biriktirip annaneme götürmüştüm bir keresinde "Bunları senin bahçene gömebilir miyim?" diye sormak için. Kokuşmuş kurbağacıklarımı hunharca bahçeye fırlatmışlardı pisiler yesin diye.
'Küçükken' "Dansözcülük" oynardık yola bakmayan bahçemizde. Bir kişi orkestra seçilir, geri kalan 3-4 kız üstümüzdeki t-shirt'ü kıvırıp, buruşturup, yakadan sokup, alttan çekerek dansöz giysisi yapar ve oynardık orkestra eşliğinde. Melodisi hala aklımda. Azize... En güzelimiz orkestranın jüri olmasıyla seçilir, hergün birimizin egosu tavan yapardı.
'Küçükken' herşey çok güzeldi. Günlükler, hatıra defterleri, ilk aşklar, sene sonunda boş yer kalmayana kadar imza attırılan gömlekler... Hayal kırıklıkları da güzeldi, yenilen fırçalar da. Her yaşın ayrı güzelliği var da, geçmişi hatırlayınca tuhaf bir burukluk duyuyor insan.
Her yeni güne gözlerini yeni bir "Umut"la açan kardeşim, hayatın hep Umut'lu olsun...
'Küçükken' saklambaç oynardık sitedeki gençlikle. Ben hep en akıllı rolünü oynar, saklanılabilecek en ücra köşeye saklanır, herkesin çıkmasını beklerdim. Benden önce biri ebelenirse oyun yine başa sarardı. Bunun için arabamızın altı en uygun yerdi. Bunu hiçbir zaman kimse bilmedi.
'Küçükken' evimizin arka tarafı alabildiğine boş araziydi. Kurumuş dalların üzerine konan yusufçukları kuyruklarından yakalar, minik delikler açtığımız pet şişelere koyardık. Evlerimize dağılırken de azad etmezdik o zavallıcıkları. Her birimiz annelerimize kocaman sevinçlerle anlatır, hediye ederdik ölümüne dakikalar kalmış yusufçukları.
'Küçükken' de çok severdim kurbağaları. Önce yakalar, sonra öper, sonra da ameliyat ederdik çevre duvarının üstünde. Ben biriktirip annaneme götürmüştüm bir keresinde "Bunları senin bahçene gömebilir miyim?" diye sormak için. Kokuşmuş kurbağacıklarımı hunharca bahçeye fırlatmışlardı pisiler yesin diye.
'Küçükken' "Dansözcülük" oynardık yola bakmayan bahçemizde. Bir kişi orkestra seçilir, geri kalan 3-4 kız üstümüzdeki t-shirt'ü kıvırıp, buruşturup, yakadan sokup, alttan çekerek dansöz giysisi yapar ve oynardık orkestra eşliğinde. Melodisi hala aklımda. Azize... En güzelimiz orkestranın jüri olmasıyla seçilir, hergün birimizin egosu tavan yapardı.
'Küçükken' herşey çok güzeldi. Günlükler, hatıra defterleri, ilk aşklar, sene sonunda boş yer kalmayana kadar imza attırılan gömlekler... Hayal kırıklıkları da güzeldi, yenilen fırçalar da. Her yaşın ayrı güzelliği var da, geçmişi hatırlayınca tuhaf bir burukluk duyuyor insan.
Her yeni güne gözlerini yeni bir "Umut"la açan kardeşim, hayatın hep Umut'lu olsun...
6 Ekim 2010 Çarşamba
Aşk Taşkını.
Yalnız iletişimde olmak bile güzel. Artık bende yeri olduğunu bilmesi, bunun ağırlığından çöken omuzlarıma ilaç gibi geldi. Anlaşamıyor olsak da anlaşmaya çalışıyor olmak eğlenceli...
Bu gece yeniden bilgisayarımın karşısına geçtiğimde bir atasözü çınladı kulaklarımda:"İtin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı." Kendime it demem pek hoş olmasa da -ki zaten demedim sadece kulaklarımda çınladı- söz konusu insan kişisi "O" olunca mizah anlayışım şekillendi. Kendimle alay ettim bugün.
Uzun süredir değişimsiz olan sıradışı yaşantıma oldukça hoşgelen "O" bir çok şeyi de beraberinde getirdi. Mutluyum sebepsiz bu aralar. En aptalından bir sırıtış eksik değil dudaklarımdan. Sesi kötü olduğu halde alkışlanan bir şarkıcı ya da çabalamadan "Ödül Şekeri" almış bir ufaklık kadar taşkın içim. Her gün birbirinin aynı olan dünyamda, her yeni gün başka bir olay kovalıyor gibi geliyor.
Ne gariptir ki bazı geceler oturup blog yazmak ritüelim hala aynı.
Pişman değilim söylediğime. Aşk nesnesi olmak gurur verici olsa gerek...
Bu gece yeniden bilgisayarımın karşısına geçtiğimde bir atasözü çınladı kulaklarımda:"İtin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı." Kendime it demem pek hoş olmasa da -ki zaten demedim sadece kulaklarımda çınladı- söz konusu insan kişisi "O" olunca mizah anlayışım şekillendi. Kendimle alay ettim bugün.
Uzun süredir değişimsiz olan sıradışı yaşantıma oldukça hoşgelen "O" bir çok şeyi de beraberinde getirdi. Mutluyum sebepsiz bu aralar. En aptalından bir sırıtış eksik değil dudaklarımdan. Sesi kötü olduğu halde alkışlanan bir şarkıcı ya da çabalamadan "Ödül Şekeri" almış bir ufaklık kadar taşkın içim. Her gün birbirinin aynı olan dünyamda, her yeni gün başka bir olay kovalıyor gibi geliyor.
Ne gariptir ki bazı geceler oturup blog yazmak ritüelim hala aynı.
Pişman değilim söylediğime. Aşk nesnesi olmak gurur verici olsa gerek...
4 Ekim 2010 Pazartesi
"Ben-Sen... BiZ!"
Aslında kelimeler bazen çok şey demek. Ya da herşey. İyi kullanılmış kelimeler, anlamlı cümleler olur çünkü. Kötüleriyse kötü kalır akılda. İyi izlenim yaratmaz.
Yapacak öyle çok abukluk var ki hayatımda. Anlamsız kelimeleri tilkilerimle beraber ayrıştırıp kütleler haline getiriyoruz. Sonra da her birine yeni sınıflar açıp barındırıyoruz orda. Sarfedenlere de düşünülme imkanı sağlıyoruz. Sebepsiz ve gereksiz yere.
Ya kendimi kapatsam? Konuşmasam kimseyle? Hem o zaman gerek kalmaz yersiz takıntılara, fazlalıklara, haşerelere. Yapacak daha farklı abukluklar bulsam kendime, kaybettiğim huzurumu bulsam, hiç karışmasam kimliksiz kişilere...
Yok! Hayatımda somut varlıklara, dokunabildiğim, herkesin gördüğü canlı varlıklara yer yok! Mutsuz ediyorlar beni. Kırıp, yıkıyorlar bir anda yaşattığım en büyük servetim olan sessizliğimi. İstemiyorum, sevmesin kimse beni. İçimdeki sessizliğin sesinde bulurum ben kendimi. Dinlerim, toparlarım dağılan her hücremi...
Yapacak öyle çok abukluk var ki hayatımda. Anlamsız kelimeleri tilkilerimle beraber ayrıştırıp kütleler haline getiriyoruz. Sonra da her birine yeni sınıflar açıp barındırıyoruz orda. Sarfedenlere de düşünülme imkanı sağlıyoruz. Sebepsiz ve gereksiz yere.
Ya kendimi kapatsam? Konuşmasam kimseyle? Hem o zaman gerek kalmaz yersiz takıntılara, fazlalıklara, haşerelere. Yapacak daha farklı abukluklar bulsam kendime, kaybettiğim huzurumu bulsam, hiç karışmasam kimliksiz kişilere...
Yok! Hayatımda somut varlıklara, dokunabildiğim, herkesin gördüğü canlı varlıklara yer yok! Mutsuz ediyorlar beni. Kırıp, yıkıyorlar bir anda yaşattığım en büyük servetim olan sessizliğimi. İstemiyorum, sevmesin kimse beni. İçimdeki sessizliğin sesinde bulurum ben kendimi. Dinlerim, toparlarım dağılan her hücremi...
29 Eylül 2010 Çarşamba
"Günün Nasıl Geçti?"
Hani insan bir an yalnız kalmaya ihtiyaç duyar ya... Öyle işte. İhtiyacım var hayatımdaki tüm haşerelerden kurtulmaya.
Kum taneciklerinin rüzgarla salınışını düşünürüm insan olmayan çöllerde. Özenirim bazen onlara. Alıntı yapılmamış kitap cümlelerini severim, ayrı ayrı ve güzel kelimeleri olan. Ne güzeldirler ayrılıklarıyla. Yine yanlızlık ağır basar sonra. Esmer suretimde bakarken aynaya, ıslak kelimeler yazarım canı yanmış cümleler oluşturan. Hüzünlenirim. Yalnızımdır artık kendimle. Aynada bana bakan benden başka kimsem yoktur o an. Gülümserim ona. Sevinirim...
Yalnızım artık. Bir ben var şimdi benimle bir de ben...
Kum taneciklerinin rüzgarla salınışını düşünürüm insan olmayan çöllerde. Özenirim bazen onlara. Alıntı yapılmamış kitap cümlelerini severim, ayrı ayrı ve güzel kelimeleri olan. Ne güzeldirler ayrılıklarıyla. Yine yanlızlık ağır basar sonra. Esmer suretimde bakarken aynaya, ıslak kelimeler yazarım canı yanmış cümleler oluşturan. Hüzünlenirim. Yalnızımdır artık kendimle. Aynada bana bakan benden başka kimsem yoktur o an. Gülümserim ona. Sevinirim...
Yalnızım artık. Bir ben var şimdi benimle bir de ben...
19 Eylül 2010 Pazar
Yine sen! Hep sen!
Ne güzeldi!
Deniz kokusu, güneşten kaçmak için aranan ufacık bir gölge, caretta caretta korkusu, yeni bir heyecan, yeni insanlar, kaçık arkadaşlar...
Kendimi rahat hissettim orda. Kaçışsız ve gizlenişsiz bir iki gün canıma çok iyi geldi. Tazelendim bir kez daha.
Denizin kokusunu burnuma çekerken doyasıya "O"na bir şeyler yazmak geldi içimden;
"Kaç zaman geçti üstünden bulamadım ne sevgini ne seni, soğuk karanlık ve saçma geçen her gece hiç duymadığım kokunu çektim burnuma. Seni ne kimse bildi ne de ben anlattım onlara ve kimse bilmedi seni sardığımı rüzgarı yerine koyup. Dans ederken gözlerimi kapatıp hayalinle dans etmek nedir bilirim. Yürüdüğüm yollara seninde basmış olabileceğin ihtimali koparır içimin fırtınalarını. Sen bile bilemezsin senin için ne yollar yürüdüğümü. Tüm yollar sana çıkar artık fallarımın meçul kahramanı..."
Benim kalbimin onu ne kadar sevdiğini bir bilse...
Deniz kokusu, güneşten kaçmak için aranan ufacık bir gölge, caretta caretta korkusu, yeni bir heyecan, yeni insanlar, kaçık arkadaşlar...
Kendimi rahat hissettim orda. Kaçışsız ve gizlenişsiz bir iki gün canıma çok iyi geldi. Tazelendim bir kez daha.
Denizin kokusunu burnuma çekerken doyasıya "O"na bir şeyler yazmak geldi içimden;
"Kaç zaman geçti üstünden bulamadım ne sevgini ne seni, soğuk karanlık ve saçma geçen her gece hiç duymadığım kokunu çektim burnuma. Seni ne kimse bildi ne de ben anlattım onlara ve kimse bilmedi seni sardığımı rüzgarı yerine koyup. Dans ederken gözlerimi kapatıp hayalinle dans etmek nedir bilirim. Yürüdüğüm yollara seninde basmış olabileceğin ihtimali koparır içimin fırtınalarını. Sen bile bilemezsin senin için ne yollar yürüdüğümü. Tüm yollar sana çıkar artık fallarımın meçul kahramanı..."
Benim kalbimin onu ne kadar sevdiğini bir bilse...
13 Eylül 2010 Pazartesi
Bir Hayale Aşık Olmak...
Dünden bugüne en fazla kaç duygu bir arada yaşanabilirse yaşadım. En baskını can sıkıntısı. Tadım kaçık. Ama herşeye rağmen aşk yine de ayrı bir tad...
Referandum "zıkkımına" oldukça taktım kafamı. Çok yoğun beynim bununla. Tabi buruk bir sevincim de var bunun yanında. Ülkem gümüş madalyayı hakkıyla kazandı. Aşk dediğim şeyse... Tam bir boşluktan ibaret. Yine de sığmıyor...
Gözlerim heryerde onu arıyor. Koşarken, kahve içerken, oturduğu binanın civarından geçerken... Hatta tuhaftır ki; annemin yıllarca yalvarması üzerine yine de yapmadığım çamaşır serme ritüelini sırf belki görürüm diye kabul ettim geçenlerde. Asıl tuhaf olan hayalimi balkona çıkıp görmeyi beklemek değil mi? Neyse. Görmemem bir yana annemin dolu dolu bakan gözleri sözcüklere dökülünce ben bile duygulandım:"Büyüyorsun..."
Fallar bana reel gelmese de taktım bu aralar.
-Boş vakitlerinde neler yaparsın?
+Fal baktırırım, fal baktırırım, fal baktırırım...
Hemen her çeşidini öğrendim bu sayede. Bir hayale aşık olunca insan, demek faldan "bile" medet umabiliyormuş. Öğrendim.
Herşeyi bir kenara bırakıp huzurluca uyumak güzel olurdu. Aklımda hayalim, yanımda huzur...
Hayalime sarılıp, güven ve sonsuz sevgi duygusunu yaşamak dileğiyle...
Tatlı rüyalar bay ?
Referandum "zıkkımına" oldukça taktım kafamı. Çok yoğun beynim bununla. Tabi buruk bir sevincim de var bunun yanında. Ülkem gümüş madalyayı hakkıyla kazandı. Aşk dediğim şeyse... Tam bir boşluktan ibaret. Yine de sığmıyor...
Gözlerim heryerde onu arıyor. Koşarken, kahve içerken, oturduğu binanın civarından geçerken... Hatta tuhaftır ki; annemin yıllarca yalvarması üzerine yine de yapmadığım çamaşır serme ritüelini sırf belki görürüm diye kabul ettim geçenlerde. Asıl tuhaf olan hayalimi balkona çıkıp görmeyi beklemek değil mi? Neyse. Görmemem bir yana annemin dolu dolu bakan gözleri sözcüklere dökülünce ben bile duygulandım:"Büyüyorsun..."
Fallar bana reel gelmese de taktım bu aralar.
-Boş vakitlerinde neler yaparsın?
+Fal baktırırım, fal baktırırım, fal baktırırım...
Hemen her çeşidini öğrendim bu sayede. Bir hayale aşık olunca insan, demek faldan "bile" medet umabiliyormuş. Öğrendim.
Herşeyi bir kenara bırakıp huzurluca uyumak güzel olurdu. Aklımda hayalim, yanımda huzur...
Hayalime sarılıp, güven ve sonsuz sevgi duygusunu yaşamak dileğiyle...
Tatlı rüyalar bay ?
7 Eylül 2010 Salı
Öylesine Bir Gün Yine Güneş'li Ay'lı.
Yabancı müzik müptelası olsam da "Bülent Ortaçgil" dinlemek beni en az "Beatles" kadar rahatlatmıştır hep. Kitap okumak gibi birşey bu da, olmazsa olmaz...
Kendimi kalabalık ve uzak hissettiğim günler bunlar. Sanki hergün bir adım daha uzaklaşır gibiyim sevdiklerime. Bazen uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı web sitenin birinde görüp selam verememek gibi birşey. Yakın, sıcak ama uzak.
Belki boş kalmışlığın verdiği sıkıntıyla hep birşeyler karalama isteği kanımın hızlıca akmasını sağlıyor. Her yeni gün, güneşin doğması gibi "Olmalı!" diyorum. Az da olsa olmalı. Değil mi?
Bugün kardeşimle aklımızda en çok yer eden kitabı konuşurken "Evet, çok güzeldi. Keşke bitmeseydi." dedim. Onayladı. Birbirimize baktık ve sözcükleri kullanmadan klişe olan "Her güzel şeyin bitmesi" geldi aklımıza. Şimdi düşünüyorum da güzel olmayanlar bitmiyor. Yolsuzluk, savaşlar, saçma yasalar, insanların yere fütursuzca tükürmesi... Çirkin ve yıllardır bitmeyen.
Biraz daha Ortaçgil dinleyip dinlenmeliyim. Zira uyanmak zor olur sabah. Belki orda bir yerde bana ihtiyaç duyan bir ihtiyar vardır. Ona gitmeliyim. Özledim...
Kendimi kalabalık ve uzak hissettiğim günler bunlar. Sanki hergün bir adım daha uzaklaşır gibiyim sevdiklerime. Bazen uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı web sitenin birinde görüp selam verememek gibi birşey. Yakın, sıcak ama uzak.
Belki boş kalmışlığın verdiği sıkıntıyla hep birşeyler karalama isteği kanımın hızlıca akmasını sağlıyor. Her yeni gün, güneşin doğması gibi "Olmalı!" diyorum. Az da olsa olmalı. Değil mi?
Bugün kardeşimle aklımızda en çok yer eden kitabı konuşurken "Evet, çok güzeldi. Keşke bitmeseydi." dedim. Onayladı. Birbirimize baktık ve sözcükleri kullanmadan klişe olan "Her güzel şeyin bitmesi" geldi aklımıza. Şimdi düşünüyorum da güzel olmayanlar bitmiyor. Yolsuzluk, savaşlar, saçma yasalar, insanların yere fütursuzca tükürmesi... Çirkin ve yıllardır bitmeyen.
Biraz daha Ortaçgil dinleyip dinlenmeliyim. Zira uyanmak zor olur sabah. Belki orda bir yerde bana ihtiyaç duyan bir ihtiyar vardır. Ona gitmeliyim. Özledim...
4 Eylül 2010 Cumartesi
İyikilerimden Biri
Sarıpılıp kokumu burnuna çekişi hala hatırımda. Sanki yıllardır sevilememişliğin özlemi gibi tekrar takrar hafızamdan geçiriyorum. Adeta unutmamaya çalışılan sözleri tekrarlamak gibi. Bilmesini istemem, adeta şiir gibiydi. Hele de o replik...
-Hiç özlememişsin beni.
+...
-Aslına bakarsan hiç sevmedin de değil mi?
+...
-Neden sarılıp öpmüyorsun? Neden gözlerime bakmıyorsun?
+...
-Zaten benim için de gelmedin değil mi?
+...
-Sağlık olsun...
"Yine sessizliğin sesini duydum. Ben gözlerine bakarken kafasıyla onayladı."
Kimbilir neler geçiyordu aklından. Neden gözlerini kaçırdı hep? Yoksa duymadıklarım gerçekmiydi. Bunu ondan ve "S.A."dan başkası bilemezdi.
Sonra bana sarılınca sanki sorularımı cevaplar gibi, kendimi yine, yeniden onun gibi hissettim. Boyuna yetişmeyen boynuna parmak uçlarımla yetiştim. Kocaman sardı beni kollarıyla. Onunmuş gibiydim.
Yine sonra ılık bir sevinç indi kelebekler uçuşan mideme. Kendimi tenkit ettim "Aşk yok!" diye.
Kendimi tutamadım. Deli bi çağlayan gibi, taşan duygularımı yutamadım.
Seni çok özlemişim "E.A.". İyiki geldin. Vee...
"O zaman iyi geceler..."
-Hiç özlememişsin beni.
+...
-Aslına bakarsan hiç sevmedin de değil mi?
+...
-Neden sarılıp öpmüyorsun? Neden gözlerime bakmıyorsun?
+...
-Zaten benim için de gelmedin değil mi?
+...
-Sağlık olsun...
"Yine sessizliğin sesini duydum. Ben gözlerine bakarken kafasıyla onayladı."
Kimbilir neler geçiyordu aklından. Neden gözlerini kaçırdı hep? Yoksa duymadıklarım gerçekmiydi. Bunu ondan ve "S.A."dan başkası bilemezdi.
Sonra bana sarılınca sanki sorularımı cevaplar gibi, kendimi yine, yeniden onun gibi hissettim. Boyuna yetişmeyen boynuna parmak uçlarımla yetiştim. Kocaman sardı beni kollarıyla. Onunmuş gibiydim.
Yine sonra ılık bir sevinç indi kelebekler uçuşan mideme. Kendimi tenkit ettim "Aşk yok!" diye.
Kendimi tutamadım. Deli bi çağlayan gibi, taşan duygularımı yutamadım.
Seni çok özlemişim "E.A.". İyiki geldin. Vee...
"O zaman iyi geceler..."
3 Eylül 2010 Cuma
Oyunculuk Sanatı
"Tamam hazırlandım ve seni alt etmeye başlıyorum." dedi ve üç delikli topu labutlara gönderdi. Gözlerimi kocaman açmış "Strike" yapmasını beklerken ilk atışı sağ yandan, son atışı sol yandan kayıp hiçbirine isabet etmedi. Çok güldük.
Hayat da bir oyun değil mi? Atışı doğru ayarlarsan denk gelir ve şans senden yana. Ama savurursan eğer; ozaman orta parmağını gösterir sana kaba tabirle. Söz söylenmemiş, çocuk doğmamış, yerlerde bile böyledir bu. Ağlamayan kadınlar, misket oynamayan erkek çocuklar bile bilir bunu. Bu, böyledir...
İki oyunu da ben aldım. Başarım içime sığmadı, paylaştım.
Şimdi uyuyorum. Parmağımı şaklattığımda sabah olsun. Yeni oyuna "Start" diyelim.
"Game Over" olmamaya çalışalım bir gün daha.
Ve bir gün daha...
Ve bir gün daha...
Hayat da bir oyun değil mi? Atışı doğru ayarlarsan denk gelir ve şans senden yana. Ama savurursan eğer; ozaman orta parmağını gösterir sana kaba tabirle. Söz söylenmemiş, çocuk doğmamış, yerlerde bile böyledir bu. Ağlamayan kadınlar, misket oynamayan erkek çocuklar bile bilir bunu. Bu, böyledir...
İki oyunu da ben aldım. Başarım içime sığmadı, paylaştım.
Şimdi uyuyorum. Parmağımı şaklattığımda sabah olsun. Yeni oyuna "Start" diyelim.
"Game Over" olmamaya çalışalım bir gün daha.
Ve bir gün daha...
Ve bir gün daha...
1 Eylül 2010 Çarşamba
Saçmalardan Seçmeler
Yazı yazmada iki elini de aktif kullanabilen insan sayısı kaçtır acaba. Ben de onlardan olmayı isterdim.
En son ne zaman kitap okudum, oldu biraz. Bayaa. Araba sevdası hala başucumda durur. Kendimden vakit bulsam vakit ayırırdım kitap okumaya.
-Sen mi yazdın bunları?
+evet neden sordun?
-Emin misin senin yazdığına?
+evet eminim. bir sorun mu var?(olmalı)
-Bitince konuşuruz.
Bitti ve konuştuk. Ben yazmışım. "Gerçekten mi?" dedim kendime. Bu kadar şeyi ben mi saçmalamışım? Olamaz! Harikayım.
Saçma...
Uykum yok saçmalayasım var.
+Saçmalamaz mısın lütfen?
-James Joyce, John Lennon, Tasmina Perry okuyasım var.
+Okumalısın. ama bağlantısız. saçma.
-hmdlefkdslss..
-Hala saçma.
En son ne zaman kitap okudum, oldu biraz. Bayaa. Araba sevdası hala başucumda durur. Kendimden vakit bulsam vakit ayırırdım kitap okumaya.
-Sen mi yazdın bunları?
+evet neden sordun?
-Emin misin senin yazdığına?
+evet eminim. bir sorun mu var?(olmalı)
-Bitince konuşuruz.
Bitti ve konuştuk. Ben yazmışım. "Gerçekten mi?" dedim kendime. Bu kadar şeyi ben mi saçmalamışım? Olamaz! Harikayım.
Saçma...
Uykum yok saçmalayasım var.
+Saçmalamaz mısın lütfen?
-James Joyce, John Lennon, Tasmina Perry okuyasım var.
+Okumalısın. ama bağlantısız. saçma.
-hmdlefkdslss..
-Hala saçma.
24 Ağustos 2010 Salı
Lazzy
Sanırım tarzım biraz sert. Onu severken korkuyor olmalı ki göz bebekleri kocaman kocaman oluyor. İşte bunu seviyorum. Bana koca gözleriyle bakmasını seviyorum. Evet seviyorum.
22 Ağustos 2010 Pazar
Uykudan Yoksun Bir Gece
Kışları çok seviyorum. yağmuru daha çok. hele gece uykuya yakın cama tıklatışı ninni gibi rahatlatır beni. hayal ediyorum. soğuktan hissizleşmiş kalıp çoraplı ayaklarımı biraz olsun ısıtabilmek için sarılıp sarmalandığım battaniyem, başucumda sıcak çikolatam arada yudumladığım ve kucağımda bilgisayarım.bir elimle tırtıkladığım telefonum var bir de.ne hoş manzara. doğal ve samimi.
hadi filmi ileri saralım.geleceği görelim beraber
yatak yerine kocaman, puf, 3 kişilik bir koltuk.
2 çift soğuk ayak
daha büyük ve daha ince bir battaniye (pekala birbirimizi de ısıtmaya çalışmalıyız)
2 kupa sıcak çikolata
2 çift göz
2 çift el
tek beden
...
daha söylenecek çok şey varken neden hemen kestim bilemedim. belki aklımdaki muzurluklar rahat vermediğinden.
bilmem.
bilemem.
sen de bilemezsin.
konuyu saptırma.
hayaller,...
daha öncesi,
KIŞ...
özledim seni gel hadi artık kış. bu kez çok çabuk gittin, çok beklettin bizi. yağmurlarınla gel penceremde fısılda şarkılarını. hepimiz seni bekliyoruz. hergün daha da özlüyoruz.
hadi filmi ileri saralım.geleceği görelim beraber
yatak yerine kocaman, puf, 3 kişilik bir koltuk.
2 çift soğuk ayak
daha büyük ve daha ince bir battaniye (pekala birbirimizi de ısıtmaya çalışmalıyız)
2 kupa sıcak çikolata
2 çift göz
2 çift el
tek beden
...
daha söylenecek çok şey varken neden hemen kestim bilemedim. belki aklımdaki muzurluklar rahat vermediğinden.
bilmem.
bilemem.
sen de bilemezsin.
konuyu saptırma.
hayaller,...
daha öncesi,
KIŞ...
özledim seni gel hadi artık kış. bu kez çok çabuk gittin, çok beklettin bizi. yağmurlarınla gel penceremde fısılda şarkılarını. hepimiz seni bekliyoruz. hergün daha da özlüyoruz.
21 Ağustos 2010 Cumartesi
Hayatımın Renkleri
Hangi rengi daha çok seviyorum? herkes kendine bu soruyu sorsun. ve herkes benim gibi kararsız kalsın.
ilk aklıma gelen mi en sevdiğim renktir yoksa düşününce sonuca vardığım renk mi?
hangisi olursa olsun verilecek cevap değişmiyor."bir çok renk"
ilk aklına gelendir dersen yanılırsın. çünkü bir anda birsürü renk geçiyor hafızamdan.sırası yok yüksek ihtimal her seferinde değişiyor. siyah, mavi, sarı, yeşil...
düşündükçe belirlersin dersen değişen bişey olmaz. düşünürken yine aynı renkler aynı sırasızlıkla bribirini takip ediyor.turuncu, pembe, beyaz...
her rengin benim için farklı anlamı var.
kimi doğa demek dünyamda, kimi deniz,
kimi annemi hatırlatıyor, kimi alışveriş yapma eylemini.
dolayısıyla benim dünyam rengarek herkesinki gibi;
siyah, giydiklerimde tercih ettiğim renktir; fiziğim pek iç açıcı olmadığı için.
turuncu, beni neşelendiren ve hareketlendiren,
kırmızı, libidomu arttıran.
sarı, bana baharı hatırlatır tuhaf biçimde,
yeşilse, çok sevdiğim kurbağaları.
kahverengi, hayallerimde oluşturduklarımdan olsa gerek savaşı ve sonbaharı hatırlatır.
pembe, cıvıldak bi renk onu heryere yakıştıramıyorum yalnız elektronik eşya olur pembeden.
beyaz, gelinliği,
mor, patlıcanı
mavi, denizi,
yavru ağzı ise odamı hatırlatır bana.
hadi gel çık işin içinden.
senin en sevdiğin renk ne?
bilebilir misin?
ilk aklıma gelen mi en sevdiğim renktir yoksa düşününce sonuca vardığım renk mi?
hangisi olursa olsun verilecek cevap değişmiyor."bir çok renk"
ilk aklına gelendir dersen yanılırsın. çünkü bir anda birsürü renk geçiyor hafızamdan.sırası yok yüksek ihtimal her seferinde değişiyor. siyah, mavi, sarı, yeşil...
düşündükçe belirlersin dersen değişen bişey olmaz. düşünürken yine aynı renkler aynı sırasızlıkla bribirini takip ediyor.turuncu, pembe, beyaz...
her rengin benim için farklı anlamı var.
kimi doğa demek dünyamda, kimi deniz,
kimi annemi hatırlatıyor, kimi alışveriş yapma eylemini.
dolayısıyla benim dünyam rengarek herkesinki gibi;
siyah, giydiklerimde tercih ettiğim renktir; fiziğim pek iç açıcı olmadığı için.
turuncu, beni neşelendiren ve hareketlendiren,
kırmızı, libidomu arttıran.
sarı, bana baharı hatırlatır tuhaf biçimde,
yeşilse, çok sevdiğim kurbağaları.
kahverengi, hayallerimde oluşturduklarımdan olsa gerek savaşı ve sonbaharı hatırlatır.
pembe, cıvıldak bi renk onu heryere yakıştıramıyorum yalnız elektronik eşya olur pembeden.
beyaz, gelinliği,
mor, patlıcanı
mavi, denizi,
yavru ağzı ise odamı hatırlatır bana.
hadi gel çık işin içinden.
senin en sevdiğin renk ne?
bilebilir misin?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)